Ana içeriğe atla

Nitelikli

Andromeda ve Perseus

Biri kalbin teslimiyeti ve diğeri kalbin cesareti olmalı- aşk için; Başkalarının hataları ve haksızlıkları yüzünden kendini zincirlenmiş, sıkışmış, susturulmuş hisseden herkes için... Bazen ilgi beklerken içinizde bir sessizlik büyür, sevgi özleme, özlem beklentiye ve ne yazık ki karşılanmayan beklenti de hayal kırıklığına dönüşür. Ve bir bakarız; tükenmişiz.  Çoğu zaman sevgiden değil , sevgimizin karşılıksız kalmasından yoruluruz. Bir kalbi yaşatmak için çabalarken kendi kalbimizi unuturuz. Sınırsız sevgi tükenir mi hiç? Sevgi önce ilgisizliğe çarpar. İçimizden bu sevgi iki tarafa da yeter deriz... Ama yetmediğini çok güzel şekilde öğreniriz, öğretirler... Susuz kalan bir çiçeğin suya özlemi gibi özler insan sevilmeyi... Kendine de kızar bazen. Yüreğe serpilen tomurcuklar tek başına çiçek açar mı hiç? Sınırsızlığımızın sınırı nerede tükenir bilemedik bir türlü. Tükendik. Değeri karşı tarafın eline bıraktığımız an bu oyunu kaybettik.  Ama işte o tükenişte doğar yeniden kendin...

Kalbin geldiği son nokta

Ne üzücüdür ki yaşanan her hayal kırıklığı, her üzüntü, her mutsuzluk sizde ufakta olsa bir iz bırakır. Bazıları bu izler için ders çıkardın sonuçta dersi unutmaman için iz lazım diyerek kendilerini motive etsede ben onlardan değilim. Gönül ister ki hiç yara almayalım tabii ki ama aldıysakta iyileşmesini istemek suç mu? 

Delik deşik bir kalple, yara bere içinde bir duygu haliyle ne kadar saklamaya çalışırsan çalış yeni bir ihtimal doğduğunda onları da götürmez misin ilişkine? Yani ders çıkarıp önceden gardını alabilmek güzeldir elbet ama o kalp yaralarına kabuk bağlatmazsa nasıl yine mutlu hissedebilir?

Bir sürü ok ile vurulmuş ve bunlara ev sahipliği yapan kalbin sonu ancak resimdeki gibi olabilir bence. Mutsuz, umutsuz, öfkeli ve yaralı. Bu hale niye gelir, nasıl gelir... Herkesin hikayesi farklı...Tek ortak nokta sonuç. Bu sonucu az da olsa yumuşatmak için o yaraları kapatacak bir motivasyon gerek insanın hayatında. Kalp yarası, acısı ne herkesin ahkam kestiği gibi gününü full doldurarak, ne bir hobiden bir hobiye koşarak, ne kendini çok sevip kimseyi umursamayarak kapanmıyor. En azından ben öyle düşünüyorum. 

Bu demek değil tabii ki yarayı açanla yollar ayrılınca başkası gelecek ve o yara hemen kapanacak. Ne yazık ki işler o şekilde de yürümüyor. Gelen de kendi yaralarıyla geliyor. İster farketsin, ister farketmesin... Herkesin yarası var kendine ait. Olay bu yaraları kanatmaktansa birbirinin yarasını sarmayı seçmek, mutlu olmayı seçmek, gerçekten hissetmeyi seçmek... Bunu yapabilmek inanın kolay değil artık çoğu insan için. Bencillikle kendini sevgiyi ve saygıyı karıştıran, sadece ben kafasıyla belki de çok mutlu olacakken aç gözlülüğe kayarak doyumsuz davranışlarda bulunup o fırsatı elinin tersiyle iten, itmekten mutlu olarak çok büyük bir iş yapmışçasına bununla övünen, gerçekten ne hissettiğini bilmeyen ve bence hiçbir zamanda anlayamayacak olan insanlarla dolu dünya. 

Diyeceksiniz şimdi belki o da yara almış zamanında ve kalbi taşlaşmış, öfkeyle dolmuş ve bencilleşmeyi çözüm sanmış. Peki, size yapılmasını istemediğiniz ve size acı veren bir hareketi sizin başkalarına yaparak bir nevi intikam almanız sizi onlardan nasıl farklı kılar? Ben hep bu mantıkla yaşadım, öyle de devam ediyorum. Evet, duyuyorum sizi şimdi. Sende çok kazık yedin o zaman daha da yersin bu gidişle diyorsunuz. Evet, yedim arkadaşlar. Hemde ne kazıklar... Ama en azından seviyesizleşmedim. Bu haksızlığı kendime yapmadım. Kendimi bu kalitesiz davranışlarla küçük düşürmedim. Doyumsuz bir kalple sadece ben deyip önüme gelen herkesi yakıp yıkmak bana göre değil. Tercih meselesi...

Olmasın kalbimiz böyle... Sevmedim ben bunu...
Oklar yerine çiçeklere ev sahipliği yapan, yaralar yerine mutlulukla dolan ve dolduran kalplerle denk gelmek dileğiyle... 



 

Yorumlar

Popüler Yayınlar